bir seyyah düşünün
haritası yok
nereye gittiğini bilmeden yol alıyor
kürekleri gözü kapalı çekiyor
tayfalar şikayetçi
o ise göğe bakınca unutuyor her şeyi
eski bir şiirden biliyor
gök ağrılara iyi geliyor
zaman, mekan, beşeri bilimler yok
sadece gök kalıyor aklında
sihirli bir söz duymuş gibi
seyyah kayboluyor sonunda
yenildiğini kabul ediyor
seyyahlık eskimiş diyor
tekrar göğe dikiyor gözlerini
keşke ben de bir yıldız olsaydım diyor
hislerim içimden sökülseydi
acıyı duymazdım o vakit
sade sıradan bir yıldız olurdum
umutsuz olan bana bel bağlardı
olmadık şeyler dilerdi mesela
unutulurdum
güneş çıkınca ortaya
hiç var olmamış gibi
unutulurdum
sanki gece koynumda uyumamış gibi
mutsuzluğum bundan sanırım
aydınlıkta pek işe yaramıyorum
beni ancak karanlık görünür kılıyor
bu yüzden seviyor olsam gerek acıyı
yeryüzünde pek umut kalmadı
buranın iklimi bana göre değil
uçurumlar var burada
atlarım...
gelgitler başımı döndürüyor
düşerim...
yıldırımlar ya onlar
ya da depremler...
yıkılırım...
burası bana göre değil...
ve heyhat başka hiçbir yerin nefesi ciğerimi böyle doldurmuyor
heyhat ki başka hiçbir yer beni kucağına almıyor
kalakaldım şimdi iki dağın arasında
kaldım ben cennet ve cehennemi ayıran o ruhsuz alanda
acı yok burada
aynı zamanda tatlı da yok
aşka yer yok, tıpkı nefrete yer olmadığı gibi
burası lanetli.
hiçbir yere gidemem ve ne yazık ki hiçbir yerde kalamam...
tenim yanmaz burada
ama dudaklarıma da abı hayat suyu değmez
ölemem burada tıpkı yaşayamadığım gibi
kim olduğunu bilmediğim tanrı
içimden alın sizi...