"hiç düşündün mü, bir insanın en son neyini unuturuz diye ? bunun cevabı büyük ihtimal ‘bize hissettirdikleri’ olurdu. çünkü beden yıllar gittikçe eksilen parçalarıyla, bir gün gelip sadece bir virane olarak kalır akıllarda. ama hisler öyle değildir, çünkü onlar ruhta taşınır ve ruh, ölseniz bile sizden kopamaz.
peki bir insanın ilk önce neyini unuturuz ? zor değil mi ? o halde biraz daha düşün.
düşündün mü ? ben düşündüm ; hatalarını. eğer gerçekten çok seversek, birine darıldıktan sonra aslında neye darıldığımızı unuturuz. çünkü unutmak isteriz. çünkü unutkanlık bunun içindir. belki de çoktan beynimiz affetmiştir, sadece bedenimize gömülü o sefil gurur bize bunu düşündürtmemeye çalışıyordur. büyüklüğü ne olursa olsun asla aşkla yarışamaz hiç bir duygu, bu yüzdendir ki o ölümsüz aşklar var. yoksa hiç mi hata yapmadı romeo ? hiç mi affetmedi juliette ? hiç mi sarsılmadı kalpler ? inşası zor bir yapıtı dağıtmak da zordur, unutma."
böyle yazmış kafka'ya milena. peki siz hiç düşündünüz mü?
dokunduğunda, öptüğünde veya bilumum birbirinize temas edişinizde hissettiğiniz o müthiş benzersiz hazzı. yavaş yavaş zorlaşır gözlerini kapattığında o anları ve hissettirdiklerini hayal etmek sonra da yok olur farkına bile varmadan.
halt etmiş milena. mektup değil telefon, internet çağında yaşasa bu kadar melankoliye lüzum görmezdi. inşası zor yapıtları dağıtmak zor falan da değildir. pek çoğumuzun başına gelmiştir zaten bu ispata hacet yok.