bakin bir de surdan bakin hafizamizi kaybettigimiz icin yaptigimjz hatalari da unutucaz ve belki de o hatalari tekrar yapip uzulucez.belki de bize aci cektiren eski sevgiliye yine asik olucaz.dusunmesi bile korkutucu.ama ben hafizami kaybetsem yine ona asik olur kandirilirim .onun icin benim.hafiza yerinde kalsin🌼
bi de şöyle düşün puvo. seni peşinden koşturan yüz vermeyen birisine aşıksın bi türlü kopamıyorsun. hafızanı kaybediyorsun ertesi gün diyorsun ki bu dangalakta kim. ya da hiç sevmediğin birisinin düğününe cagirildin ama gitmek istemiyorsun ne giysem diye düşünürken hafızanı kaybediyorsun ve kendini soğan ayıklarken buluyorsun:d güzel olmaz mıydı
çok fusundugim bir şey şöyle gelişine kafamı bi yere vursam tasarımıyım ki felan diyorum acaba ne kadar geriye gidebilirim neleri unuturum ne olur ne biter sonra geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz diyorum kafama yazık diyorum devam ediyorum
ağaçta çok üzgün bir kuş bir köpekle konuşuyor. köpek kuşun üzgün olduğunu görünce soruyor; -neyin var? kuş; - dünü düşünüyorum, yarını düşünüyorum, geçmiş pişmanlıklarım, gelecek kaygılarım, işte tüm bunlar... köpek; - o halde düşünmeyi bırak. bu 3-5 kelimelik hikayeyi echart tolle ün adini hatirlayamadigin bir kitabinda okumuştum. dostlarım, günümüzün en buyuk problemidir "düşünmek". doğru orantılı olarak stres de öyle. genellikle bize stresi yaşatan şey olayların bizzat kendisi değil, olaylar hakkında zihnimizle yaptığımız konuşmalardır. bu konuşmalar geçmis ve geleceği köprüleyen düşüncelerdir. bu düşuncelerin içeriğini ise "korku" süzgecinden geçirilmiş gelecek kaygıları ve geceleri birdenbire aklımıza gelip, bizi uykumuzdan alıkoyan geçmis pişmanlıklarimiz ve utanç verici anlarımızdır. sanki bunlar üzerine düşünmediğin zamanlarda bir şeyler kaçiriyormuşsun gibi degil mi? sanki herhangi bir isle ugrasirken filmin hicbir sahnesini kacirmamak icin gözünüzün sürekli ekranda olmasi gibi. iste bu ekran zihnimiz, film ise yaşam durumumuzdur. ne idim? ne oldum? ne oluyorum? ne olucam? vs. bırak artık ekrana bakmayı onu sadece bilgi icin kullan cebinizdeki parayla neyden ne kadar alabileceğini hesaplamak gibi mesela. o bir araç ve her arac gibi o da yalnizca faydali kullanildiginda faydali hale gelir. öte yandan inşaat metresiyle okyanus derinliğini ölçmeye çalışırsak boğuluruz. senaryosu durmak bilmeyen zihnin tarafından yazılıyor olan o sanal filmi izlemeyi bırak ancak dikkat et senaryoyu oynamaya da çalışma. sen düşunen zihin misin? sen zihninde canlanan bütün düşüncelerin gerçekten sana ait olduğunu düşünüyor musun? bunu iyice bir analiz et. ona bakabiliyorsun, onu gözlemleyebiliyorsun, onun farkinda olabiliyorsun. dolayisiyla onu algiliyorsun. peki orada bir algilanan varsa bir de algilayan olmasi gerekmiyor mu? zihni algilayabiliyorsan sen hala kendinin zihin olduguna emin olabiliyor musun? belki de icinden dedin ki; "o benden ayri bağımsız gibi" o halde kim kimin sahibi? kimin kimde hükmü var? ben sana diyeceğim ki; bir 'an'lığına korkularinin içinden geçip gitmesine izin ver. sorunun kaynağına in. ağacı yapraklarından sulayamazsın. köküne dökmelisin suyu, işte o zaman faydalı olacak ve göreceksin ki; o korkular okyanustaki dalgalar gibi oldukça geçiçi ve kaybolmaya mecbur, bir o kadar da sanal yani gerçek olmayan. kuyruğunun seni sallamasina izin vermeye devam mi edeceksin yoksa artik kontrolu eline alacak misin? eminim ki kontrolu eline alacaksin bunun hakkinda hic şüphem yok ama önce içinde uzun zaman önce ölen o şeyi bir daha unutmaman üzere tekrar diriltmek istiyorum sana o da; kuyruğunu kontrol edebilecek bir göte sahip olduğuna olan inancın.
estağfirullah o sizin sokuculuğunuz😊 echart tolle ün bir kitabinda okumuştum ama hangisi hatırlamiyorum. birde yukarida kullandığım "sen" öznesi genel bir kesime hitap etme amaçlıydı, yalnizca başlık sahibine yani sana degil. bunu belirtmek daha yararli olur dedim. diger türlü biraz gotum havada gibi geliyordur belki. uzun yazılar okunmaz genelde benimkide yazdikca uzadi valla erinmeyip okuyana helal olsun. ama okyanusun dibine ilgi duyan insanlarla özelden de sohbetini yapabiliriz bunların. öyle her başliga yorum çakim modunda biri değilim ama sohbet olayi daha eglenceli olabilir. gene uzatıyorum :) yüzeysel, hemde ne yüzeysel. yapılan bir araştirmaya göre her yeni neslin arkadaşlik iliskileri daha da sığlaşmaya başlıyormuş mesela hiçbir derinligi olmayan ilişkiler aşkta da arkadaşlikta da ve bunu herkes gozlemleyebilir aslinda farketmesi kolay. tamamen deterministik bir ortam oluşuyor gitgide. medya ve sosyal medya cok etkili allah nazarlardan korusun faceyi instayi cok gerekliler :)
lanet olsun ki ben okudum ve acikliyorum pisman değilim niye dersen baskan soyle soyleyim dogru bilgiyi aktaran ve gercekten kisisel gelisime katkisi sagliyacak bir seyleri en umulmadık kisi söylesin veya yazsin okurum dinlerim . ve suan eckhart tollenin simdinin gücü kitabini okuyorum yarisindayim b.ihtimal o kus hikayesindeki dusunmeyi birak demesinden belli ki o hikaye bu kitapda bi yerde fakat bakalim artik :)
kutsal sayabileceğim bir kitap, agır ağır okumani tavsiye ederim :) çünkü cümleleri kendi yaşaminla kafanda orneklendirebilirsin. bana çok sık olmuştu. çoğu zaman okumaya ara verip orneklendirmemi tamamladiktan sonra devam etmişimdir 🤣
acık konusayım götüm sıkısınca okuyorum bu kitabı . kemal sunalın filminde gerek duydukca kız tavlama sanatı kitabini acip okumasi gibi . bakiyorum ne zaman ki takintilarim basliyor o zaman alıyorum elime kitabi fakat dili cok agır baskan bazen cidden anlayamıyorum cok direne inmem gerekiyor hayır esrar mı icelim sunu okumak icin napalim anlamadim ki 😂
gotun sikisinca okuma durumu bendede vardi hala var ortak yanimiz ahaha 😂😂 5 yasindayken yaramazlık yapip tum arsizligini sergiledikten sonra gotunun sıkıştığı yerde annenin kucagina donmen gibi sanki kitabi acma ani, huzur veriyor. cunku hakiku sozlerle muhattap oluyorsun anne sevgisinin hakikati gibi. biraz fazla dramatize ettim ama oyle amk ya. bu dramayi bende uyandiran kitap degil hakikatin kendisi. kitap sadece o'nun bir sonucu :) mevlana gibi asuk masuka dondum amk :)) edit: kimligim ifsa olmasjn diye sildim bazi yerleri.
-neyin var?
kuş;
- dünü düşünüyorum, yarını düşünüyorum, geçmiş pişmanlıklarım, gelecek kaygılarım, işte tüm bunlar...
köpek;
- o halde düşünmeyi bırak.
bu 3-5 kelimelik hikayeyi echart tolle ün adini hatirlayamadigin bir kitabinda okumuştum.
dostlarım, günümüzün en buyuk problemidir "düşünmek". doğru orantılı olarak stres de öyle. genellikle bize stresi yaşatan şey olayların bizzat kendisi değil, olaylar hakkında zihnimizle yaptığımız konuşmalardır. bu konuşmalar geçmis ve geleceği köprüleyen düşüncelerdir. bu düşuncelerin içeriğini ise "korku" süzgecinden geçirilmiş gelecek kaygıları ve geceleri birdenbire aklımıza gelip, bizi uykumuzdan alıkoyan geçmis pişmanlıklarimiz ve utanç verici anlarımızdır. sanki bunlar üzerine düşünmediğin zamanlarda bir şeyler kaçiriyormuşsun gibi degil mi? sanki herhangi bir isle ugrasirken filmin hicbir sahnesini kacirmamak icin gözünüzün sürekli ekranda olmasi gibi. iste bu ekran zihnimiz, film ise yaşam durumumuzdur. ne idim? ne oldum? ne oluyorum? ne olucam? vs. bırak artık ekrana bakmayı onu sadece bilgi icin kullan cebinizdeki parayla neyden ne kadar alabileceğini hesaplamak gibi mesela. o bir araç ve her arac gibi o da yalnizca faydali kullanildiginda faydali hale gelir. öte yandan inşaat metresiyle okyanus derinliğini ölçmeye çalışırsak boğuluruz. senaryosu durmak bilmeyen zihnin tarafından yazılıyor olan o sanal filmi izlemeyi bırak ancak dikkat et senaryoyu oynamaya da çalışma. sen düşunen zihin misin? sen zihninde canlanan bütün düşüncelerin gerçekten sana ait olduğunu düşünüyor musun? bunu iyice bir analiz et. ona bakabiliyorsun, onu gözlemleyebiliyorsun, onun farkinda olabiliyorsun. dolayisiyla onu algiliyorsun. peki orada bir algilanan varsa bir de algilayan olmasi gerekmiyor mu? zihni algilayabiliyorsan sen hala kendinin zihin olduguna emin olabiliyor musun? belki de icinden dedin ki; "o benden ayri bağımsız gibi" o halde kim kimin sahibi? kimin kimde hükmü var? ben sana diyeceğim ki; bir 'an'lığına korkularinin içinden geçip gitmesine izin ver. sorunun kaynağına in. ağacı yapraklarından sulayamazsın. köküne dökmelisin suyu, işte o zaman faydalı olacak ve göreceksin ki; o korkular okyanustaki dalgalar gibi oldukça geçiçi ve kaybolmaya mecbur, bir o kadar da sanal yani gerçek olmayan. kuyruğunun seni sallamasina izin vermeye devam mi edeceksin yoksa artik kontrolu eline alacak misin? eminim ki kontrolu eline alacaksin bunun hakkinda hic şüphem yok ama önce içinde uzun zaman önce ölen o şeyi bir daha unutmaman üzere tekrar diriltmek istiyorum sana o da; kuyruğunu kontrol edebilecek bir göte sahip olduğuna olan inancın.
edit: kimligim ifsa olmasjn diye sildim bazi yerleri.