Türkiye'de ki müfredat oldukça yoğun ve ağır.Birçok ülkeden daha zordur.Sistemin saçmalığı da buradan geliyor.Bölüm seçmenin Lise 2'ye uzatıldığı şu dönemlerde sinema/radyo televizyon arkeologluk,BESYO okumak ve sözel bölümlerin öğretmenliğini okumak isteyen ve ileride buradan meslek seçiminde bulunacak öğrenciler binom pascal görüyor fizik'de üst düzey formül öğrenmeye zorlanıyor veya hala Kimyasal karışımlarla uğraşıyor.Yahu arkadaş her insanın matematiksel düşünmeye ihtiyacı vardır (sorun çözme,yaratıcı olma.) ancak ben ne yapayım ts ci olarak fiziğin ve matematiğin diplerini ??? Not:Psikolog veya avukat olmak isteyen öğrencilerin TM görmek zorunda olması da ayrı saçmalık.
Keşke deney aşamasında olsa be kardeşim daha sağlam temeller üzerine kurulu olurdu ama resmen tamamiyle kişisel arzulara göre müfredat içeriği belirleniyor gibi, hatırlıyorumda lise dönemimde müfredat değişikliği olunca hocalarımızdan biri uygulamaya geçecek olan müfredatın Hollanda'nın 60'lı yıllarda öğrenciler üzerinde deneyip başarısız bulduğu müfredat olduğunu söylemişti. Yani düşünsene kendi müfredatımızı bile kendimiz yapamıyoruz, tabii onlarda haklı henüz bilgi üretemiyoruz ki kendi müfredatımızı oluşturabilelim.
Dostum bu konuda da çok haklısın. Türkiye de malesef şöyle bir şey var avrupa neyi yaparsa onu eğitim sistemine getirdiklerinde iyi olacağını düşünüyorlar. Örnek veriyim benim lise zamanımda akıllı tahtalar ile eğitim verilmeye başlandı ben de sistemin çok iyi olduğunu düşünüyordum-soru yazma derdi yok daha hızlı eğitim vs.- ama öğrendim ki sistem avrupada denenmiş ve öğrencinin öğrenme verimini düşürdüğü için kaldırılmış. Bizimkilerse onlar kullanıyor biz de yaparız diye züürtlük yapıyorlar.
Akıllı tahta mevzusu tam bir fiyasko evet, yer yer kendi içinde avantajları var fakat öğrenme verimini düşürdüğü kesin. Bilgiyi ve teknolojiyi biz üretemediğimiz müddetçe bu sorun böyle devam eder gibi.
YGS Birincisi 4 bölümden 40'ar tane, toplamda 160 soruyu 160 dakika içinde çözmüş öğrencidir. Heyecan yapmamış, stres yapmamış, tek bir tane soruyu bile yanlış okumamış, her bir soruyu 1 dakika içinde yanıtlamış, 160 dakika boyunca şöyle bir gerinip vücudunu esnetmemiş, hatta burnunu bile kaşımamıştır. Türkçe bölümünde 30-35 adet paragraf sorusunun hepsini 1'er dakika içinde okumuş, anlamış, doğru cevaplandırmıştır. İstisnasız! Ve bu çocuk 18 yaşındadır. Günde 18 saat ders çalışabilecek kadar beyni boştur. Hiçbir düşünce beynini işgal etmemiş, hiçbir konuda kafasında merak uyanmamış, bilgisayar oyunlarını bırakınız internete bile girmemiştir. Hatta sınıftan bir kıza veya erkeğe bile aşık olmamıştır ki konsantrasyonu bozulsun... Hiçbir düşünce akımına ilgi duymamış, hiçbir düşünce üretmemiştir. Sadece ve sadece test çözmüştür! 18 yaşında dünyayı yeni tanıyan bir gencin dünyasını işgal edecek hiçbir şey onun hayatına girmemiştir. Ve bu çocuk, Türkiye birincisidir. İstediği üniversiteye girerek akademik kariyer yapabilecek, meslek kazanabilecek, iş bulup hayatını geçindirebilecek imkana sahiptir şu anda. İsterse bilim, isterse sanat, isterse düşünce adamı olabilir... Peki, sorabilir miyim: Hangi beyinle? Bir robotla mı karşı karşıyayız? Yoksa belli çevreler tarafından seçilmiş sıradan bir çocukla mı? Normal bir çocuğun bu şekilde hayatının baharını hiçe sayarak çalışması mümkün müdür? Peki yüzbinlerce kişinin hayal kırıklığı yaşadığı bir sınavda en ufak bir gerilim bile yaşamaması? Bu şekilde bir sistemle ülkenin yetenekli ve idealist yüzbinlerce gencini hayata küstürdükleri ve böyle zavallı çocukları makineleştirerek geleceğin önemli adamları diye yutturdukları için, bu sistemi kuranlar da, uygulayanlar da bu ülkeye ihanetin en büyüğünü yapmaktadırlar. Ve yapmaya da devam edeceklerdir.
Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz, her boku öğretmenlere atmayın.20 yaşına gelmiş eşşek kadar olmuş koca derste hiç susmayıp itlik yapan tipler gördün boku hocalara atmadan önce öğrenci kitlesine bakın asıl boş tipler onlardır öğretmenler hayatını kurtarmış kendiniz de ya kurtarırsınız yada batarsınız ve let the linç begin
Cümle içinde eğitim ve sistem kelimeleri olduğu için baştan boka saran yaklaşık 16-18 yıllık süreçtir. Eğitmek yerine öğrenme yeteneğini arttıran, sistem yerine de dogmatik olmayan bir inisiyatif oluşturulmalı.
Türkiye'de eğitim sistemi mi varmış güldürme Odin aşkına. İnsanlara dayatma bilgilerle ki hepsinin öyle olduğundan bahsetmiyorum,zorla kişinin istemediği şeyleri,yeteneklerinin dışında yaptırılan bütün dayatmaların olduğu tamamen herkesi aynı yapma amacı olan bir sistem. Onca yetenekli insanın telef olduğu,sistem denilemeyecek, genç nüfusu cahil etme planı.
1950'lerden itibaren ABD güdümlü ve ezbere dayalı geliştirilen 1980 Darbesinin ardından 'düşünmeyen adam' yetiştirmeye gayret eden son 13 sene de 'yapboz' tahtasına dönen yapı.
4 bölümden 40'ar tane, toplamda 160 soruyu 160 dakika içinde çözmüş öğrencidir. Heyecan yapmamış, stres yapmamış, tek bir tane soruyu bile yanlış okumamış, her bir soruyu 1 dakika içinde yanıtlamış, 160 dakika boyunca şöyle bir gerinip vücudunu esnetmemiş, hatta burnunu bile kaşımamıştır. Türkçe bölümünde 30-35 adet paragraf sorusunun hepsini 1'er dakika içinde okumuş, anlamış, doğru cevaplandırmıştır.
İstisnasız!
Ve bu çocuk 18 yaşındadır. Günde 18 saat ders çalışabilecek kadar beyni boştur. Hiçbir düşünce beynini işgal etmemiş, hiçbir konuda kafasında merak uyanmamış, bilgisayar oyunlarını bırakınız internete bile girmemiştir. Hatta sınıftan bir kıza veya erkeğe bile aşık olmamıştır ki konsantrasyonu bozulsun...
Hiçbir düşünce akımına ilgi duymamış, hiçbir düşünce üretmemiştir. Sadece ve sadece test çözmüştür! 18 yaşında dünyayı yeni tanıyan bir gencin dünyasını işgal edecek hiçbir şey onun hayatına girmemiştir. Ve bu çocuk, Türkiye birincisidir.
İstediği üniversiteye girerek akademik kariyer yapabilecek, meslek kazanabilecek, iş bulup hayatını geçindirebilecek imkana sahiptir şu anda. İsterse bilim, isterse sanat, isterse düşünce adamı olabilir...
Peki, sorabilir miyim: Hangi beyinle?
Bir robotla mı karşı karşıyayız? Yoksa belli çevreler tarafından seçilmiş sıradan bir çocukla mı? Normal bir çocuğun bu şekilde hayatının baharını hiçe sayarak çalışması mümkün müdür? Peki yüzbinlerce kişinin hayal kırıklığı yaşadığı bir sınavda en ufak bir gerilim bile yaşamaması?
Bu şekilde bir sistemle ülkenin yetenekli ve idealist yüzbinlerce gencini hayata küstürdükleri ve böyle zavallı çocukları makineleştirerek geleceğin önemli adamları diye yutturdukları için, bu sistemi kuranlar da, uygulayanlar da bu ülkeye ihanetin en büyüğünü yapmaktadırlar.
Ve yapmaya da devam edeceklerdir.
Cüney Keçecioğlu
He bu arada deneme tahtasıyız orası ayrı